SAKIZ ADASI – CHIOS – ΧΙΟΣ

NOT: Sakız Adası’nın plajları, restoranları, otelleri ve köylerini anlattığım yepyeni yazım SAKIZ ADASI REHBERİ‘ni okumak için burayı tıklayın!

Yurtdışı tatili deyince, insanın aklına hep uzaklar, uzun yollar, masraflı harcamalar geliyor ama işin aslı öyle değil. Yanı başımızda birbirinden güzel Yunan adaları var. İzmirli bir gezgin olarak ben zaten Türkiye ya da Yunanistan diye ayırt etmeden, Ege’yi ve Ege kültürünü çok seviyorum. Hayat çok keyifli bu coğrafyada, deniz güzel, insanlar sıcakkanlı, mutlu. Dolayısıyla da, Çeşme’nin hemen karşısında bulunan Yunanistan’ın Sakız Adası’na gitmemem ayıp olurdu.

İlk olarak 2009’un Mart ayında gittim. O zaman Yunan arkadaşlarımda kalmıştım 3-4 gün kadar ve çok keyifli vakit geçirmiştim. Bu sene de Kasım ayında tekrar gittim, hem de iki defa. Önce Kurban Bayramı’nın olduğu haftasonu arkadaşlarımla, sonraki haftasonu da günübirlik olarak annemle.

Bu yazımı da yine bir müzik eşliğinde, dünyaca ünlü Yunan sanatçı Yorgos Dalaras’ın tipik Yunan ezgilerine sahip bu parçası eşliğinde okumanızı istiyorum: To Spiti Mou To Patriko

sakiz_adasi_harita

Yanı başımızda derken haksız mıyım? İşte kapı komşumuz Sakız Adası…

Çeşme ile Sakız Adası’nın uzaklığı sadece 6 km. Zaten her iki taraftan da bakınca, karşıdaki evler bile gözüküyor. Feribotla yol 40 dakika sürüyor. Adının feribot olduğuna bakmayın, İzmir’de Göztepe-Alsancak seferini yapan vapurlardan bile daha küçük. Yol boyunca masmavi Ege Denizi’ni izlemek insanı ayrı bir mutlu ediyor zaten. Üstelik çok da ucuz. Egebirlik’in seferleriyle gidiş-dönüş sadece 9 €. Yani 9 € ödeyerek başka bir ülkeye gidip gelebiliyoruz. Gerçi başka bir ülke dedim ama ilk başta kendinizi başka bir ülkede pek hissetmiyorsunuz. İnsanların tipi, hal ve hareketleri, binalar, ağaçlar, tepeler Türkiye’nin aynısı. İki millet ancak bu kadar benzeyebilir birbirine. Ama maalesef önyargılardan dolayı birbirini tanımıyor iki halk. Tanıyanlar da çok iyi dost oluyorlar zaten. 

sakiz_adasi_feribot

Seyr-ü seferdeyim! Gidiş-dönüş bileti sadece 9 € olur da ben bu fırsatı kaçırır mıyım? 🙂 Zira 2009 yılında aynı yolculuk için 40 € ödemiştim! 😐 Kıymetini bilin, bir an önce gidin derim! 🙂 Hemen hemen her gün sabah gidiş, akşam da dönüş seferleri mevcut.

Bu arada gidiş-dönüş bilet fiyatı 9 € dedim ama bir de ödenmesi gereken 15 TL’lik yurtdışı harcı var ki ben buna harc yerine haraç diyorum, daha önceki yazılarımda  da belirttiğim gibi dünyada örneği olmayan bir uygulama. Burada Yunan adalarıyla ilgili bir yanlışı da açıklığa kavuşturmak istiyorum. Birçok insan konu hakkında hiç bir bilgil sahibi olmamasına rağmen, kendilerinden emin şekilde Yunan adalarına günübirlik gidişlerde vizeye gereksinim olmadığını iddia ediyorlar. Yok öyle birşey arkadaşlar. Sadece yeşil pasaportlara vize istenmiyor bir de bazı kruvaziyer turlarında. Onun dışında kesinlikle Yunanistan konsolosluklarından 60 € ödeyerek Schengen vizesi alınması gerekiyor. Yunanistan pek zorluk çıkarmıyor vizede. Benim ilk pasaportumda da, yenisinde de ilk vizelerim Yunanistan’dan.

sakiz_adasi_manzara

Ve işte liman girişinden Sakız Adası, İngilizcesi’yle Chios (Kios) ya da Yunanca okunuşuyla Hios (Χίος).

sakiz_adasi_cesme

2009’da gittiğimde çektiğim bir fotoğraf. Karşıdaki tepeler Çeşme, tepeliklerdeki beyazlıklar da evleri. Memleketi özledikçe deniz kenarına gidip karşıya bakıp özlem giderebilirsiniz. Bu arada bir tüyo vereyim: Sakız Adası’nda Türk operatörleri çekiyor ancak yola çıkmadan önce telefonunuzun ayarlarından operatör seçimini manuele alıp Turkcell, Vodafone TR ya da Avea’yı seçmeniz gerekiyor. 3G internet bile çekiyor hatta. Facebook’ta anında fotoğraflarınızı paylaşabilirsiniz! :))

Herneyse, dönelim Sakız Adası’na. Sakız Adası’nın toplam nüfusu 52 bin. Bu nüfusun 24 bini şehir merkezinde, kalan 28 bini ise köylerde yaşıyor. Ancak buna rağmen şehrin merkezi çok hareketli. Benim İzmir Kordon’un eski halinin küçük bir versiyonu olarak gördüğüm, bu yüzden hep kordonboyu diye bahsettiğim sahil şeridi boyunca uzanan kafeler ve barlar neredeyse günün her saati dolu. Ekonomik kriz var diyorlar ama ben pek öyle bir durum göremedim. Dükkanlar da her zaman olduğu gibi saat 14:00’te kapanıyor, Pazar günleri de hiç açılmıyor. Sadece eğlence mekanları açık oluyor.

sakiz_adasi_chios

Sakız Adası’nın kordonboyu ve benim artistik pozum 😀 Kordonboyunun asıl adı Λεωφόρος Αιγαίου (Leoforos Egeyu), yani Ege Caddesi.

sakiz_adasi_recelci_rena

Ada esnafından, sakızdan yapılmış her türlü ürünü ve çeşit çeşit reçelleri bulabileceğiniz reçelci Rena. Soldaki fotoğraf 2009’da, sağdaki bu sene. Aradaki fark, Rena’nın saçları beyazlamış ve 2010 yılında yeşil pasaportlara vizenin kaldırılmasından sonra, Türk turist sayısında bariz artış olunca, dükkanın vitrinine Türkçe “Reçelci Rena” yazısı eklenmiş! 🙂 Sadece Rena’da değil, bütün dükkanlarda ve restoranlarda Türkçe yazılar, menüler, kartvizitler mevcut artık. Hatta esnaf Türkçe öğrenmeye bile başlamış.

Bu hareketlilikte tabii benim adadaki Yunan arkadaşlarımın da okuduğu Yunanistan’ın Ege Üniversitesi’nin (Πανεπιστήμιο Αιγαίου – Panepistimyo Egeyu) bazı fakültelerinin Sakız Adası’nda bulunmasının da etkisi büyük. Zaten bu son gidişimde, gece gezerken, hangi mekana gittiysek, orada çalışan bir arkadaşıma rastladım. Gece mekanlara gitmeden önce tavernalara gidiliyor. Ama taverna bizim bildiğimiz canlı Yunan buzuki müziği çalınan mekanlar değil, uzo ve meze servisi yapılan lokantalar. Sadece arka planda hafif sesle geleneksel Yunan müziği çalıyor. Hemen mekan isimleri de verelim bahsi geçmişken.

Biz ilk olarak gençlerin bolca takıldığı, 2009 yılında geldiğimde de gittiğim Rakoumel adında bir tavernaya gittik, mezeler eşliğinde uzolarımızı içtik. Şans eseri arkadaşım Yianni orada çalışıyordu ve bize oldukça yardımcı oldu. 10’dan sonra oldukça kalabalık oluyor. Oradan bu aralar adada çok popüler olan, bir diğer arkadaşım Yorgo’nun çalıştığı kordonboyundaki Metropolis adındaki kulübe geçtik. Sonra da hemen yanında bulunan Feadra’ya, orada da Roza çalışıyordu ki çok hoş ve tatlı, Selanikli bir kız kendisi.

Saat sabah 2-3’ten sonra ise bütün ada gençliği Barcode adında ki başka bir kulübe akıyormuş ki biz daha fazla dayanamadığımız için otelimize döndük. Ama bir dahaki sefere mutlaka gideceğim. Bu arada Sakız Adası’nda nereye gidersek bir tanıdığın çıkması da çok güzel bir duygu. Zaten iki günde bile insanlarla hemen kaynaşıp arkadaş olmak mümkün. Artık esnafı bile tanıyorum herkesle sohbet ettiğim için. Zaten her yazımda tavsiye ediyorum, nereye giderseniz gidin mutlaka ama mutlaka yerel halkla sohbet edin, sadece binaları görüp, restoranlarda yemek yeyip dönmeyin. İşin en keyifli yanı insanlarla tanışma kısmı!

sakiz_adasi_rakoumel_taverna

Rakoumel’de uzo ve meze keyfi 🙂 Arka planda Yunanca şarkılar… 5 çeşit sıcak-soğuk meze ve içkilerimize kişi başı 12 € ödedik.

sakiz_adasi_uzo_taverna

Çirkin kadın yoktur, az uzo vardır! Yunan kızlara çirkin derler bir de. Güzelleri çok güzeller bence ve oldukça dişiler! Misal, resimdeki Stella, gönlüm kaldı onda. Alın size adaya tekrar gitmek için bir sebep daha 🙂

sakiz_adasi_taverna

Bu da 2009’da Yunanlı arkadaşlarımla gittiğim, taş bir binada yer alan adını bilmediğim taverna. Ortam ve lezzet olarak en çok burayı beğenmiştim ama maalesef kapanmış. 🙁

Yunanlar zaten dediğim gibi çok sıcakkanlılar. Özellikle Sakız Adası’nda yaşayanlar. Sakız Adası’nı bu kadar çok seviyorum çünkü hem Yunanistan’ın en doğusunda bulunduğu için turistik bir ada değil, hem de insanlar çok doğal. Eskiden nasıl yaşıyorlarsa hala öyle yaşıyorlar. Tıpkı bizdeki gibi kahvelerde çay, kahve içip tavla oynayan amcalar da görebilirsiniz, kırsal kesimlere gidince çobanlar da, birşeyler ikram etmek isteyen teyzeler de, bir soru sorduğunuzda yardımcı olmak için can atan insanlar da, süslenip püslenip gezen güzel ya da çirkin kızlar da ve hatta tıpkı bizdeki gibi apaçiler de. 🙂 Biz Türkler’i de çok seviyorlar. Özellikle de yaşlı insanlar. Ama tabii arada sohbetler geçince, karşılıklı olarak espriyle karışık eğlenceli tarihi atışmalar da olmuyor değil! 🙂

sakiz_adasi_bakkal

2009 yılında gittiğimde, kaldığım evin hemen yanında bulunan bakkal. Neden koydum bu resmi? Çünkü hem bizim bakkallara çok benziyor, hem de bakkalın sahibi 80 küsür yaşındaki İngilizce bilmeyen Yunan amca, ben “Smirna”, “Turkika” filan deyince Türk olduğumu anladı ve bana kalan günler boyunca herşeyi indirimli fiyattan verdi. Eğer hala hayattaysa Allah uzun ömürler versin.

sakiz_adasi_yunan_genclik

Bu da yine ilk gidişimde, Yunanlı arkadaşlarımın arkadaşlarıyla yaptığım halı saha maçı sonrası bir fotoğraf. Tiplere bakarsanız, Yunan olduklarını söylemesem, kesin Türk sanırdınız hepsini.

Biraz Sakız Adası’nın tarihinden de bahsetmek lazım. Sırasıyla İyonlular, Makedonyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Cenevizliler tarafından yönetilen ada nihayet 1566 yılında Osmanlılar tarafından alınmış ve 1912 yılında bağımsızlığını kazanana kadar Osmanlı hakimiyeti altında yaşamış. Adalı Rumlar, Osmanlı yönetimi altında, kendi hallerinde deniz ticareti ve sakızcılık ile uğraşıyor, refah içinde yaşıyor ve çok ağır olmayan vergilerle neredeyse özerk bir statüde hayatlarını sürdürüyorlarmış.

Ancak Yunanistan’ın 1822 yılında bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte birçok Ege adasında Osmanlılar’a karşı ayaklanmalar başlamış. Sakızlı halkın büyük bir kısmı Osmanlı yönetiminden memnunken, Sisamlı (Samos) Rum gemicilerin adaya gelip adadaki camileri yakıp Türklere saldırarak Sakızlıları Türklere karşı galeyana getirmeye çabalamışlar. Sakız halkının Türkler’e yapılan saldırılara tepki göstermemesi üzerine Osmanlı Devleti, Avrupa’da büyük yankı uyandıracak bir kararla Sakız Adası’na tarihinde olmadığı bir biçimde müdahale etmiş. O dönemde 100 bin civarında kişinin yaşadığı Sakız Adası’nın nüfusunu 2 bin kişiye düşüren olaylar esnasında 42 bin kişi asılmış, 50 bin kişi de Kuzey Afrika ve İzmir’e sürgün edilmiş. Adanın genelindeki tüm evler ateşe verilmiş, sakız tarlaları tuzlanmış. Tarım alanları yok edilerek yaşam hakkı tanınmamış. Tüm bu olaylar yaşanırken, sakız ticaretiyle uğraşan yerleşik zenginlerden sadece 2 bin dolayında kişi adada bırakılmış.

Çok üzücü bir olay… Bizim kaynaklarımızda bu konuyla ilgili pek bir bilgi yok. O yüzden biraz onların bakışıyla anlatmış gibi oldum olayları. Ama bazen tarihimizdeki kötü olaylarla da yüzleşmemiz gerekiyor. Ben yine de bu konuda hiç sohbet etmedim ada halkıyla… Zaten Türkler’i seviyorlar dediğim gibi. Önemli olan zaten dostluğun, kardeşliğin bugün de devam etmesi…

Neyse, tarihteki üzücü olayları geçip, son gidişimde adada neler yaptık ona dönelim. Adanın şehir merkezi çok küçük. Sokaklarında kaybolmak keyifli oluyor. Eğer haftasonu iki günlüğüne gidiyorsanız, en mantıklısı Cumartesi dükkanlar da açıkken şehrin içini gezmek, bilmeden ara sokaklara dalmak, alışveriş yapmak, sonrasında ise kordonboyundaki kafelerde, restoranlarda keyif yapmak. Ertesi gün de adanın etrafını dolaşmak.

sakiz_adasi_kutuphane

Adanın Osmanlı döneminden kalma kütüphane binası ve mavi beyaz Yunan bağrağı.

sakiz_adasi_rum_evi

Rum mimarisine bayılıyorum. Yine 2009’da, adanın sokaklarında kaybolduğumda çektiğim bir resim. Zira hayalimde küçüklüğümden beri tam da böyle beyaz renkli, iki katlı, mavi pencere ve kapıları olan, kendine ait küçük bir bahçesi ve terası olan bir evde yaşamak var…

sakiz_adasi_kordon

Kordonboyunda keyif… Hava biz gittiğimizde güzeldi, öğlen oturabildik dışarda ama resimde görüdüğünüz gibi akşamüstü hava serinleyince herkes içerilere geçiyor. Burası benim dekorunu en beğendiğim restoran-kafelerden biri olan, sahil şeridinin tam ortasında yer alan Το Τσίκουδο (To Çikudo).

sakiz_adasi_restoran

Bu da To Çikudo’nun içinden, Çeşme’ye nazır manzara. Elinizde biranız, yanında isterseniz ahtapot, karides veya kalamarınız ve yanında salatanız, arka planda yine Yunan müzikleri… Keyif, huzur… Yemekleri gayet iyi. Ana yemek, içki ve salataya kişi başı 13 € ödedik. Bu arada belirtmekte fayda var, restoran ve kafelerin çoğunda kredi kartı geçmiyor.

Ben bir arkadaşımla gittim Sakız’a ama yolda iki arkadaşımızla daha karşılaştık. Dolayısıyla hep birlikte vakit geçirdik. Aklımızda araba kiralayıp adanın köylerine gitmek varken, onların teşvikiyle motor kiralamaya karar verdik. Bu arada motor kiralayabilmek için mutlaka motor ehliyetinizin olması gerekiyor. Biz dört kişiydik, iki kişinin vardı ehliyeti neyse ki! 🙂

Adanın sakız üretimi yapılan güneyindeki ortaçağdan kalma Pirgi ve Mesta köylerine gitmeye karar verdik. Benim bindiğim motoru kullanacak arkadaşın kız olmasından dolayı öncelikle istemedim ancak sonradan ne kadar yanıldığımı anladım. Çılgın bir arkadaş olduğu için dül dül diye adlandırdığımız, zar zor giden, göstergeleri bile çalışmayan motoru çok iyi kullandı. Motorla giderken insanın yüzüne vuran rüzgar, onun tetiklediği özgürlük hissi tarif bile edilemez. Bu yüzden olsa gerek Ege Denizi, dağlar, küçük, şirin Rum evleri, daha yükseklerde yeşilin her tonunun bulunduğu ormanla kaplı manzaralarla süslü, bizden başka aracın de pek olmadı bol virajlı yol boyunca kötü sesimizle bağıra bağıra şarkılar da söyledik. Sırf bu yüzden, Sakız Adası’na tekrar geldiğimde veya diğer Yunan adalarında motorla gezebilmek için motor ehliyeti almaya karar verdim en kısa zamanda. Özgürlük hissini veren ne varsa, seyahat olur, motorla gezmek olur, hemen bağımlılık yapıyor bende nedense.

sakiz_adasi_motosiklet

Motorcu gençlik yollarda. Keyfe gel! :)))

sakiz_adasi_motosiklet_chios

Bizim düldül ve ben. Göstergeleri bile çalışmıyordu, dağlara kamplumbağa hızıyla çıktı ama bizi sorunsuz her yere götürdü. Chios Rent a Car’dan günlük 10 €’ya kiraladık. Depoyu doldurmak ta 6 € civarı ama tabii bizimkinin göstergeleri çalışmadığı için fulledik mi bilemiyoruz! 🙂 Araba kiralamak da günlük 25 €’dan başlıyor ama tabii yazın daha pahalı olabilir. Ben motor ehliyetiniz varsa kesinlikle motor kiralamanızı tavsiye ederim, tabii güvenli kullanmak şartıyla! 🙂

Neyse, köylere dönelim. Hem Mesta hem de Pirgi için yola çıktık ama arkadaşlarımızın motoru Pirgi’de bozulunca Mesta’ya gidemeden dönmek durumunda kaldık! 🙂 Ama Pirgi’yi bile görmek yetti. Daracık sokaklı, ikişer katlı taş evlerden oluşan bu köy Yunanistan’da başka hiçbir yerde bulunmayan bir mirariye sahip. Evlerin dış cevheleri geometrik şekillerdeki mozaiklerle süslenmiş. Sanırım gördüğüm en güzel köylerden biriydi ve diğer turistik yerlerin aksine gibi doğallığından da birşey kaybetmemiş. Halkı çok canayakın. Sırf merkeze 22 km uzaklıktaki bu köyü görmek için bile gidilebilir Sakız Adası’na.

pirgi_sakiz_adasi

Pirgi’nin geometrik şekillerdeki mozaiklerle kaplanmış evleri ve dar sokakları. Bu arada köyün çocuklarının da bizim çocuklardan hiç bir farkı yok hem tip hem de hal hareket olarak.

sakiz_adasi_pirgi_chios

Sakız işleyen bir teyze. Efsane bir fotoğraf oldu bu telefonumla çekmeme rağmen. Gerçi bütün resimleri telefonla çektim. Artık yeni bir makine almanın zamanı geldi! Nikon, Canon, duyun sesimi! 🙂 Bu arada sakız ağacı neye benziyor gitmeden önce bilmediğimiz için yol boyunca sakız ağaçlarını gördüysek bile farkedemedik. Size tavsiyem, gitmeden önce Google’dan bakmanız.

sakiz_adasi_pirgi

Yine çok güzel bir sokak. Bu yaşlı amca da orada oturuyordu, Türkçe gittim, “Amca benimle konuşuyormuş gibi poz verir misin?” dedim ama adam sanki anladı, bana 10 dakika boyunca Yunanca anlattı da anlattı, ne anlattıysa artık. 🙂 Bu arada size tavsiyem, insanlara sokaklarda Yunanca selam anlamına gelen “yasas” ya da “yasu” diyerek selam verin, çok mutlu oluyorlar ve anlamasanız da Yunanca sohbet etmeye başlıyorlar. Arkadaşlarımdan biri Yunanca konuşabildiği için biz şanslıydık, İngilizce bilmeyen köy halkıyla az da olsa konuşma fırsatını yakaladık.

sakiz_adasi_sahil

Merkeze dönüşte mola verdiğimiz bir plaj.

Ertesi gün de adanın batısındaki tepelerde bulunan, bizim Fethiye’deki Kaleköy’ün benzeri olan “aşılmaz” anlamındaki terkedilmiş Anavatos köyüne gitmek üzere yola çıktık. Çıktık ama bizim düldüle güvenemeyince adanın tam orda noktasında bulunan, nerdeyse 1000 yıllık Nea Moni manastırını görüp geri döndük. Önceki gün motora başta binmek istemeyen ben ısrarla devam etmek istedim ama arkadaşım korktu bu sefer. Yol boyunca her virajda manzara ayrı bir güzeldi. Zaten sürekli molalar verdik. Birçok yerde de karşımıza aniden keçiler ve çobanları çıktı karşımıza. Bizden başka araç da pek yoktu.

sakiz_adasi

Nea Moni’ye giderken yolda belirli aralıklarla bu beyaz, tepesinde hac bulunan, ne olduğunu anlamadığım mermer yapılardan vardı, muhtemelen dua etmek için olsa gerek. Önünde de poz verdik ama inşallah kötü bir şey değildir! 🙂

sakiz_adasi_dag

Dağdaki yabani atlar. Tepmesinler diye ancak uzaktan çekebildim fotoğraflarını! 🙂 Aşağıdaki Ege Denizi ve karşıdan görünen Çeşme’nin tepelerine bakarsanız ne kadar yükseklere çıktığımızı anlayabilirsiniz.

sakiz_adasi_nea_moni_tas_ev

Nea Moni manastırının yanındaki taş evlerden biri. Malum böyle kapı pencere görünce, poz vermeden edemiyorum! 🙂

Bu arada Nea Moni’den dönüşte, merkezde başımıza gelen şaka gibi olayı anlatmadan da edemeyeceğim. Malum Pazar günü dükkanlar da kapalı olduğu için sokaklar boş oluyor. Biz de motoru teslim etmeden önce şehrin içindeki boş sokaklarda boş boş gezinelim dedik ki adada küme halinde dolaşan köpek gruplarından birine rastladık. Derken havlayarak peşimizden koşmaya başladılar ve bir tanesi hop bacağımı ısırdı. Haliyle dengemi kaybettim, motor sallandı, arkadaşım da “köpek ısırdı” diye şaka yapıyorum sanıp, “az daha düşecektik” diye bana kızdı. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi heralde hareket eden motordan köpeğin gelip bacağımı ısıracağı. Allah’tan ısırdı ve bıraktı da bir şey olmadı. Kendi kendimize bayağı bir güldük. Siz siz olun, dikkat edin köpeklere.

Gelelim Sakız Adası’nda nerede konakladığımıza. Biz feribottan inince limana sadece 200 metre mesafedeki Aegean Sea Rooms & Suites’de kaldık ki kesinlikle tavsiye ederim. Bütün kordonboyunu gören deniz manzaralı odamıza booking.com aracılığıyla 49 € ödedik, yani kişi başı sadece 24,5 €. Ama otelin sahibi Thanasis’le sizler için konuştum, eğer rezervasyonu direkt onun mail adresinden (anax3@otenet.gr) yapıp mailinizde benim blogumun linkini verirseniz, indirim yapacak ve 40 €’dan verecek odaları! 🙂

sakiz_adasi_otel

İşte Aegean Sea Rooms & Suites. Hemen üzerimdeki balkon, bizim kaldığımız odanın balkonu.

sakiz_adasi_otel_manzara

Bu da balkonumuzdan bayram sabahı manzarası. Böyle bir manzaraya uyanmak paha biçilemez. Nasıl bir huzur veriyor insana anlatamam. Zaten heralde yarım saatten fazla hiçbir şey yapmadan, manzaraya bakarak, öylece oturdum. Bayram sabahı aile büyüklerimle çok keyifli bir sesle buradan telefonlaştım. Rezervasyon yaptırıken ön taraftan deniz manzaralı oda istediğinizi mutlaka belirtin bence. Zira arka taraftaki odaların manzarası bu kadar iyi değil.

Ben Sakız Adası’na doyamadım. Bundan sonra İzmir’e her gidişimde, eğer halihazırda Schengen vizem de varsa, Sakız’a da mutlaka geçeceğim. Ama asıl yaza doğru 5-6 kişilik arkadaş grubuyla gidip, 3-4 gün kalıp hem adanın kuzeyi ve güneyindeki bütün köyleri gezmek, hem de dünyanın en güzel plajalarına sahip olduğunu düşündüğüm Çeşme’dekine benzer beyaz kumlu, turkuaz mavi plajlarını keşfetmek istiyorum. Size de İzmir ya da Çeşme’ye yolunuz düşerse, her sokağı bir Alaçatı olan Sakız Adası’na da mutlaka gitmenizi öneririm. Ya da benim Nisan-Mayıs gibi yapmaya başlamayı planladığım iki günlük haftasonu turlarına katılabilirsiniz. 🙂

 

INSTAGRAM: @orcundalarslan

 

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAZILAR:

SAKIZ ADASI REHBERİ

RODOS

MEİS.